19 Aralık 2008 Cuma

Sağlıklı zayıflamanın yeni adı: tere

Sağlıklı zayıflamanın yeni adı: tere

Balla beraber yiyin, hem zayıflayın hem sağlıklı görünün.


Tere tohumu ülkemizde yetişen, pahalı olmayan, doğal bir bitki. Az bilinen ve az tüketilen terenin sağlık üzerinde son derece faydalı etkileri var. Sabahları aç karnına bir çay kaşığı tere tohumu ve bir tatlı kaşığı bal karışımını yer ve üzerine bir bardak sıcak su içerseniz hızla kilo verdiğinizi görürsünüz. Tere tohumunun metabolizma hızlandırıcı etkisi, bunu sağlıyor.

Tere aynı zamanda kuvvet verici, vitamin noksanlıklarına karşı ve iştah açıcı olarak da kullanılıyor. Hastalıklara karşı direnci arttırıp, sigaranın zararlarını da azaltıyor. Tere tohumu suyu, saç dökülmesi ve kepeklenmeyi de önlüyor. Tere otunun yenmesi, balgam söktürüyor. Bir çay kaşığı tere tohumunun, bir bardak soğuk suyla tüketilmesi halinde vitiligo'ya da iyi geldiğini belirtiyor uzmanlar. Aktif mide ülseri, kanaması ve mide rahatsızlığı olanlara tere tohumunun buruk acı tadı daha da rahatsız edici gelebilir. Eğer böyle bir rahatsızlığınız varsa tere tohumunun dikkatli kullanılması öneriliyor.

Günde iki yumurta zayıflatıyor

Günde iki yumurta zayıflatıyor

Daha önceleri yumurta gibi kolsterol yönünden zengin besinlerin kandaki kolesterol seviyesini yükselttiği ve kalp krizi riskini arttırdığı düşünülüyordu fakat Avrupa Beslenme Alışkanlıkları Dergisi'nde yayınlanan bilimsel bir araştırma haberine göre bu tez artık çürütüldü.

Günde iki adet yumurta ciddi bir diyet uygulamasıyla birlikte tüketildiğinde sadece kilo verdirmekle kalmıyor aynı zamanda kandaki kolesterol seviyesini de düşürüyor.

İngiltere'deki Surrey Üniversitesi'nde Dr. Bruce Griffin önderliğindeki bir grup araştırmacı, gönüllü bir grup kilolu denek üzerinde 12 haftalık bir araştırma gerçekleştirdi. Denekler üzerinde ayrıca İngiliz Kalp Sağlığı Koruma Organizasyonu'nun belirlediği sıkı diyet programı uygulandı.

Araştırmada bir de kontrol grubu denekleri yer aldı. Bu grup üzerinde de yine aynı diyet programı uygulandı fakat hiç yumurta verilmedi.

Araştırma sonucunda her iki gruptaki kişlerin de kilo verdiği ve kolesterol seviyelerinin düştüğü görüldü.

Dr. Giffin yaptığı açıklamada, 'Yumurta açlık hissini yatıştırdığı için diyetlerde gönül rahatlığıyla kullanılabilir. Kahvaltıda yumurta yiyen bir kişi daha uzun sürede acıkır. Tokluk hissi yarattığı için de daha az yemek yemeyi sağlar. Bu da kilo vermeyi kolaylaştırır.'

Bu araştırma, doymuş yağ oranı çok yüksek olan pastalar, et ve hamur işleri gibi yiyeceklerin, düşük doymuş yağ oranına sahip yumurta gibi besinlerden çok daha tehlikeli olduğunu ortaya koyuyor.

İşte başarılı diyetin sırları

İşte başarılı diyetin sırları

Diyet yapmak zahmetli ve psikolojik hazırlık gerektiren bir süreç. En önemlisi de eş, aile ve yakın çevrenin desteği gerekiyor. Diyetine uyan, ailesinden de destek gören bireyler ideal kilolarına beklenen sürede ve sağlıklı bir şekilde ulaşıyorlar.


Ailesinden destek görmeyen obezite hastalarının özgüveni azalıyor ve içe kapanık yaşıyor. Ailesinden psikolojik destek görmediği halde kilo verme çabasında olanlar ise diyetlerine uydukları halde başarısız olabiliyor. Aynı durum zayıf olan ve normal kiloya ulaşmak isteyenler için de geçerli.

Özel Selçuklu Hastanesi Diyetisyeni Mevra Çimili, diyet programları sürecinde insanların kendi çabası kadar aile ve yakın çevre desteğinin de önemli olduğunu ifade ediyor.

Beslenme konusunun psikolojik yönü de olduğunu vurgulayan Diyetisyen Çimili, şişmanlık ve zayıflığın asıl nedenlerinden birinin de psikolojik sorunlar olduğunu dile getiriyor.

Huzursuz ve mutsuz kişilerin sorunlardan kaçmak ya da kendini oyalamak için aşırı derecede ve sık sık yemek yediklerini bildiren Çimili, aynı sorunlarla karşılaşan bazı kişilerin ise iştahlarının kapanıp yemek yiyemediklerini kaydediyor.

Mutsuz kişilerin genellikle günün büyük bir kısmını mutfakta bir şeyler atıştırarak geçirdiğini veya hızlı yemek yediğini söyleyen Çimili, "Bu kişiler yemek yerken başka şeylerle uğraşabiliyor. Gece kalkıp yemek yiyebiliyor ve bunu ertesi gün hatırlamıyor. Bütün bunlar göz ardı edilmeksizin şişmanlık ve zayıflığın altında yatan psikolojik sorunlar çözülmeli daha sonra zayıflama ya da kilo alma işlemine geçilmelidir. Bu konuda da bir diyetisyene başvurulmalı, kulaktan dolma bilgilerle hareket edilmemelidir." diye uyardı.

Diyete başladıktan sonraki en önemli aşamanın aile ve yakın çevre desteği olduğunu anlatan Çimili, şunları kaydetti: "Özellikle obezlikle mücadele eden hastalara aile ve yakın çevre desteğini esirgemektedir. Zaten aynalarla barışık olmayan bireyler, ideal kiloya ulaşma süreci desteklenmediği için erken pes ediyorlar veya yarım bırakıp, başarısız sonuçlarla karşılaşıyorlar."

Ailesinden destek görmeyen obezite hastalarının kendilerine güveninin azaldığını ve içe kapanık bir yaşam tarzı benimsediklerini aktaran Çimili, şöyle devam etti: "Bu durum ideal kiloya ulaşma sürecini daha da zorlaştırır. Sosyal bir mesele olan bu sorun, uzmanlar, hasta ve hasta yakınlarının birlikte göstereceği çabayla aşılabilir."

En çok eşi, ailesi ve yakın çevresinden psikolojik destek alan obezite hastalarının başarı sağlayabildiğine işaret eden Çimili, "Ailesinden psikolojik destek görmediği halde kilo verme çabasında olanlar, diyetlerine uydukları halde hiçbir başarı elde edememe durumu ile karşılaşılabilir. Fakat diyetine uyan, ailesinden de destek gören bireyler ideal kilolarına beklenen sürede ve sağlıklı bir şekilde ulaşırlar. Aynı konu zayıf olan ve normal kiloya ulaşmak isteyen bireyler için de geçerlidir." ifadelerini kullandı.

Diyet uygulamanın meşakkatli olduğunu hatırlatan Çimili, sağlıklı gıdalarla uygun kaloride beslenme ve uygun fiziksel aktiviteyle birlikte bireyin moralinin de önemli olduğuna dikkat çekti.

Zayıf görünmenin sırrı çözüldü

Zayıf görünmenin sırrı çözüldü

Dikey çizgili giysilerin insanları zayıf gösterdiğine dair kanaatin doğru olmadığı ortaya çıktı.

İngiliz Bilim Derneği'nin düzenlediği bilim festivalinde sunum yapan York Üniversitesi'den psikolog ve görsel algı uzmanı Peter Thompson, bu anlayışın bilimsel bir temeli olmadığını kaydetti.

İngiliz The Independent gazetesi, yatay çizgilerin insanları şişman göstermediğini yazdı. Dr. Thomson'un iddialarını sayfalarına taşıyan gazete, "Aslında yatay çizgili giysilerin insanları zayıf gösterdiği ortaya çıktı." dedi.

Thomson, dikey çizgili giysilerin insanları şişman gösterdiğine dair kanaatin yanlış bir algı olduğunu söyledi. Thomson yaptığı araştırma sonucunda dikey çizgili giysiler giyen insanların, yatay çizgili giysiler giyenlere göre yüzde 6 oranında daha geniş gözüktüğünü belirledi. 20 kişi üzerinde araştırma yapan Thomson, "Yatay çizgili giysiler sizi şişman göstermez. Aslında dikey çizgili giyenler, yatay çizgili giysiler giyenlere göre daha şişman gözüküyor. " dedi. Thomson, dikey çizgili giysilere dair inancın nereden kaynaklandığını bilmediğini söyledi.

"Zayıf görünmek isteyen kadınlar ne yapmalı?" sorusu karşı Thomson, "Siyah giymek güzeldir. Üzerinde birkaç yatay çizgi bulunan siyah kıyafetler giysinler." tavsiyesinde bulundu.

Son zamanların en büyük tehlikesi: Anoreksiya

Son zamanların en büyük tehlikesi: Anoreksiya

Anoreksiya aşırı diyet yapma sonucu oluşan önemli derecede kilo kaybıdır.

Anoreksikler kiloları ne olursa olsun kendilerini şişman hissederler. Çoğu kez anoreksikler normalden daha zayıf olduklarını farketmezler ve 45 kg olsalar bile kendilerini şişman kabul ederler. Dahada zayıf olma çabaları içinde anoreksikler, her koşulda yemek yemekten ve kalori almaktan kaçınırlar. Bu hastalığın %10-20 oranı, oluşan çeşitli komplikasyonlar nedeniyle ölümle sonuçlanır.

Anoreksikler genelde mükemmeliğe ulaşmaya çalışırlar. Oldukça yüksek hedefler belirlerler ve kendilerini sürekli olarak ıspatlamak zorunda hissederler. Genelde başkalarının ihtiyaçlarını hep kendi ihtiyaçlarının önünde tutarlar. Anoreksik bir hasta yaşamda kontrol edebildikleri tek olayın yemek ve kiloları olduğunu düşünürler. Her sabah tartı üzerindeki sayı, zayıf olma hedeflerinde başarılı olup olmadıklarını belirler. Kilo kaybetmeyi başardıklarında kendilerini güçlü ve kontrolde hissederler. Genelde kalorilerine ve kilolarına yoğunlaşmaları istemedikleri duyguları bloke etmenin bir yoludur. Anoreksikler için, problemlerle direk olarak baş etmektense kilo vermek daha kolaydır. Genelde bu kişilerin kendilerine güveni çok azdır ve bazen yemek yemeyi haketmediklerini düşünürler. Çoğunlukla bir sorun olduğunu inkar ederler. Açlık duygusunu sürekli olarak inkar ederler. Kendilerine yardım edilmeye çalışıldığında şiddetle direnirler çünkü terapi onlar için sadece yemek yemeye zorlanmak demektir. Problemleri olduğunu bir kere kabul ettikten sonra ve yardım almayı kabul ettikten sonra tedavi edilebilirler. Bunun için hem psikolojik, hem tıbbi hemde beslenme açısından yaklaşılan kombine bir tedavi yöntemi uygulanır.

Belirtiler

Gözle görülür kilo kaybı
Gittikçe içe kapanma
Aşırı derecede egzersiz yapma
Kilo almaktan şiddetle korkmak
Yorgunluk
Sürekli üşümek
Kaslarda güçsüzlük
Yemeklere, kaloriye ve yemek tariflerine obses olmak
Yemek yememek için sürekli bahane bulmak (ör: daha önce yedim, kendimi iyi hissetmiyorum gibi)
Alışılmadık yemek yeme alışkanlıkları (ör: Yemekleri minik parçalara bölmek)
Yiyecek yanında farkedilebilen bir rahatsızlık
Çok ince olmasına rağmen aşırı şişman olduğundan yakınmak
Başkaları için yemek pişirme ama kendisinin yememesi
Sadece diyet yiyecekleri ile yemekleri sınırlamak
Yemek yediği için utanç yada suç hissetmek
Depresyon, Depression, sinirlilik, ani duygu değişimleri
Kusarak, müshil ilacı yada diet hapı kullanarak kilo kontrolü sağlama
Düzensiz adet görmek
Adetin durması
Kilo kaybını saklamak için bol kıyafetler giymek
Sürekli tartı üzerinde kilo kontrolü yapmak
Baş dönmesi ve bayılma
Topluluk arasında yemek yemekte zorlanma
Yemek yeme düzeni konusunda oldukça ketum
Neredeyse beyaza kaçan solgun bir yüz
Başağrıları
Mükemmelliyetçi yaklaşım
Kişisel değerini ne yiyip yemediği ile belirlemek
Kilo kaybını açıklayabilecek hiç bir fiziksel sorunun olmaması
Bedensel/Tıbbi Komplikasyonlar
Yorgunluk ve enerji eksikliği
Adetin durması
Cilt problemleri
Saçların ve tırnakların zayıf olması ve kolay kırılması
Baş dönmesi ve baş ağrısı
Aşırı su kaybı
Nefes darlığı
Kalp atışında düzensizlik
Ellerin ve ayakların soğuk olması
Şişkinlik
Kabızlık
Saç kaybı
Mide krampları
Metabolizmanın yavaşlaması
Vücudun su toplaması (Ödem)
Karaciğer ve böbrek yetmezliği
Kemik kaybı (Osteoporoz)
Uykusuzluk (İnsomniya)
Kansızlık (Anemi)
Kısırlık
Depresyon
Potasyum eksikliği
Infertility
Depression
Kalp krizi ve ölüm

Nedenleri

Doktorlar tam olarak bu hastalığın neden oluştuğunu bilmemektedir. Araştırmalar aile yaklaşımı, kültürel etkenler ve genler gibi pek çok etkinin hastalığın oluşmasına yol açtığını göstermektedir.

Nedenlerden bir tanesi, modern ve ekonomik olarak gelişmiş toplumlarda medyanın genç insanlara özellikle kadınlara gönderdiği mesajlardır. Bu mesajlarda ana tema aşırı inceliğin çekici olduğudur. Modeller ve bazı ünlü kişiler gibi ince olabilmek bazı insanların sağlıklı olmayan bir kiloya inmelerini gerektirir. Bazı kişiler hem sağlıklı hemde ince olabilir fakat sorun pek çok gencin sağlıklarını yitirmeden o inceliğe ulaşmalarının mümkün olmamasıdır.

Bazı genç insanlar medyanın incelik ile ilgili mesajlarına bakarak yanlış fikirler geliştirebilirler. Örneğin, 14 yaşındaki bir genç kız, 1.60m boya sahip birinin ideal kilosunun 40 kg. olması gerektiğine inanabilir, oysa sağlıklı kilo 50kg. olmalıdır. Sonuç olarak yavaş yavaş öğünleri atlamaya başlar ve sağlıklı olmak için ihtiyacı olan besini almayı reddeder. Gittikçe zayıflar fakat kendini genede şişman hisseder. Sonunda öyle bir hale gelir ki gıdasızlıktan dolayı hastaneye kaldırılması gerekli olur.

Fakat yeme bozuklukları basitçe yemek ve incelme ile açıklanamaz, sorun bundan çok daha karmaşıktır. Yeme Bozukluğu olan kişiler ümitsizce başkaları tarafından onaylanmayı ve kabullenilmeyi arzu ederler ve bazen bu duyguları kısa vadede ince olmakta bulabilirler yada yemek yiyerek kendilerini rahatlatabilirler. Yeme bozukluğu aslında temelde vücudun açıklanmayan duygularını, kendisini ve karşılanmayan ihtiyaçlarını ifade etme şeklidir.

Tıbbi Yardım Ne zaman alınmalı?

Aşırı derecede kilo kaybı varsa yada aşırı yemek yemek ve aşırı diyet yapmak arasında gidip geliniyorsa bir doktor ile konuşmak önemli olabilir. İnkar etmek yeme bozukluklarının bir belirtisidir, dolayısıyla kişi çoğunlukla bir aile bireyinin yada arkadaşının ısrarı sonucu doktora gitmeyi kabul eder. Eğer aile bireylerinden birinde yada bir arkadaşınızda yeme bozukluğundan kuşkulanıyorsanız, bir doktora görünmesi konusunda ısrar etmelisiniz, beklemekle zaman kaybetmeyin ve sorunun kendi kendine çözümlenmesini beklemeyin.

Tedavi

Genel olarak kabul edilen bir gerçek yeme bozukluklarının tedavisinde, psikoterapist, doktor, yeme uzmanı ve hemşire gibi farklı alandan çeşitli klinisyenlerin tedaviye katılmasıdır

Çoğu hastada yeme bozukluğunun yanısıra aynı zamanda tedavi edilmesi gereken depresyon, kaygı bozukluğu ve diğer psikiyatrik sorunlarda mevcuttur.

Yeme bozukluğu, hem fiziksel hemde ruhsal olarak insanı tahrip eder, dolayısıyla bu tür rahatsızlığı olan insanların hemen doktora başvurması gerekir. Erken teşhis ve önlem almak kişinin daha çabuk iyileşmesini önemli ölçüde etkiler. Erken zamanlarda teşhis edilmeyen ve geç kalınan durumlarda yeme bozukluğu kronik bir hale gelebilir ve hastanın yaşamını tehdit edebilir.
En etkili tedavi yöntemi bir doktor ve yeme uzmanı ile birlikte psikoterapi yada psikolojik danışmanlık almaktır. Tedavi kişiye özel olarak belirlenmelidir, çünkü tedavi hastalığın şiddetine ve hastanın özel sorunlarına, ihtiyaçlarına hitap etmelidir.

Psikolojik terapi hastanın hem yeme bozukluğuna hemde hastalığın altında yatan kişisel ve kültürel psikolojik etkenlere eğilmelidir. Hastanın hem kendisiyle hemde yiyeceklerle barış içinde ve sağlıklı bir şekilde nasıl yaşayacağını öğrenmesi gerekir.

Çocuklarda kilo alımına dikkat!

Çocuklarda kilo alımına dikkat!

Ege Üniversitesi (EÜ) Hemşirelik Yüksekokulu İç Hastalıkları Hemşireliği Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Çiçek Fadıloğlu, ilkokul döneminde şişman olanların yüzde 25'inin, gençlik döneminde şişman olanların ise yüzde 70'inin erişkin yaşlarda da şişman kaldığına dikkati çekti.Prof. Dr. Fadıloğlu, yaptığı yazılı açıklamasında, tüm dünyada artış gösteren obezitenin, önemli bir sağlık sorunu olduğunu vurguladı.

Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, dünyada 400 milyonun üzerinde obez ve 1 milyar 600 milyon civarında hafif şişman birey bulunduğunu aktaran Fadıloğlu, söz konusu rakamların 2015 yılında 700 milyon ve 2 milyar 300 milyona ulaşmasının tahmin edildiğini, obezitenin giderek artmasının, ''obezite salgını'' olarak adlandırıldığını belirtti.

Dünyada en yüksek obezite oranının ABD'de gözlendiğini, ülkede 20 yaş ve üstü bireylerde obezite oranının yüzde 55'e ulaştığını, Rusya'da erişkinlerin yüzde 54'ünün, Brezilya'da yüzde 36'sının, Malezya'da ise yüzde 27'sinin fazla kilolu olduğunu aktaran Prof. Dr. Fadıloğlu, açıklamasında şunları dilegetirdi:''Ülkemizde yapılan bir araştırmaya göre obezite sıklığı yüzde 22,3 olarak bulundu. Bu araştırmada kadınların yüzde 25,6'sı, erkeklerin yüzde 12,9'u şişman olarak nitelendirildi. Obezite, genetik ve çevresel faktörlerin etkileşimi sonucu ortaya çıkan, tüm dünyada sıklığı giderek artan ve yaşam kalitesini azaltan bir hastalıktır. Obezite, vücudun yağ kütlesinin yağsız kütleye oranının aşırı artması sonucu, boy uzunluğuna göre vücut ağırlığının arzu edilen düzeyin üstüne çıkmasıdır. Oldukça önemli bir halk sağlığı sorunu haline gelen obezite önceleri sağlıklı olmanın göstergesi olarak algılanıyordu. Günümüzde beraberinde kişiye yüklediği ek hastalıklar ve toplumsal problemler nedeniyle kronik ve ölüme sebebiyet veren hastalık olarak kabul edilmektedir.''

Şişmanlığın, orta yaş sorunu olmasına karşın, erken dönemlerde de etkili olabildiğini vurgulayan Fadıloğlu, açıklamasında şu ifadelere yer verdi:''Şişmanlık orta yaşın sorunu gibi görünüyorsa da yaşamın herhangi bir döneminde ortaya çıkabilmekte ve bebeklik çağında görülen şişmanlığın yetişkinlikte şişmanlık gelişim riskini arttırdığı bilinmektedir. Bugün erişkin şişmanların yüzde 30'unun 18 yaştan önce şişman olan çocuklardan oluştuğu bilinmektedir. İlkokul döneminde şişman olanların yüzde 25'i, gençlik çağında şişman olanların ise yüzde 70'i erişkin yaşlarda da şişman kalmaktadır.''

18 Aralık 2008 Perşembe

Zayıflamak için 'üstte' kalın...

Seks gerçekten kilo vermeye yardımcı mı, seks yaparken aynı zamanda egzersiz yapmış olur musunuz? Diyetisyen ve psikolog sorularımızı cevapladı.

Psikolog Meliha Karayay: "Seks de bir egzersizdir, üstte olan daha fazla enerji harcar."

Seksle gerçekten kilo verilebilir mi?

Seks de bir egzersizdir unutmayın, bunu bir oyun gibi ele almak lazım. Seks hayatınız size neşe veriyorsa, keyif alıyorsanız, daha rahat forma girersiniz. Seks hayatı mutlu olanlar, istedikleri zaman çok daha kolay kilo verebilirler.

Seksin pozisyonu kilo vermeyi etkiler mi?

En son elime bir veri ulaştı, partnerinin kıyafetlerini soyan 12 kalori, giysiler kolay çıkıyorsa sekiz
kalori harcıyormuş. Bunlar geyik, ölçülmesi zor, ama şu bir gerçek; seks sırasında üstte olan daha fazla enerji harcar. Seks sırasında harcanan enerji orta büyüklükte bir odayı silmek, bir iki cam silmek ya da iki blok yürümek kadardır.

Sabah seksinin çok daha yararlı olduğu, daha fazla kalori harcattığı doğru mu?

İnsanlar istedikleri zaman seks yapabilirler. Bu çok önemli bir üstünlüktür. Özellikle çalışanlar, kendilerini yalnızca akşam seksi ile sınırlamamalı. Kendinize blokajlar koymayın, sabah seksi insanın güne mutlu başlamasını sağlar, ihmal etmemek gerek.

Kilo almak kadın ve erkek için seks hayatının kötü gittiğinin bir göstergesi mi?

Seks hayatı iyi olanlar, daha mutlu olur, kendilerine daha fazla özen gösterirler. Çift, karşılıklı olarak kilo alıyorsa bir süre sonra cinsel olarak sorun yaşayacakları kesindir. Kilo alımı, özellikle bel çevresindeyse testosteron hormonu azalır. Bu da cinsel gücü zayıflatır. Bel çevresi erkeklerde 102, kadınlarda 88 cm.’nin üzerindeyse seks hayatları açısından tehlike çanları çalıyordur.

Seks diyeti önerdiğiniz hastalar oldu mu?

Seks diyeti, kolay kolay önerilmez. Kalp ameliyatından sonra özel bir sorun yoksa, insanlar iki ay sonra seks yaşamlarına geri dönüyorlar.
Zaten erkekler için özellikle çok ara vermek iyi bir durum değil. 15 günde bir seks yapan erkeklerin iktidarsızlık oranları artıyor.

Diyetisyen Nil Şahin: "Seks kalori harcatmaz, kasları gerer, ama tek bir enerji harcamanız mümkün değil."

Seksle gerçekten kilo verilebilir mi?

Seksin kalori harcattığına dair bir literatür okumadım. Seks kasları geriyor, ama enerji harcatmıyor. Seks kuvvet egzersizi gibi düşünülebilir, ama yağ yakıcı bir egzersiz olarak düşünülemez.

Seksin pozisyonu kilo vermeyi etkiler mi?

Seksin pozisyonunun kilo üzerine direkt etkisi olduğuna inanmıyorum. Ama zayıf ve formda olanlar, çok daha rahat seks yapabilir. Kilolu insanlar ancak bir iki pozisyonda seks hayatlarını sürdürmek zorundadırlar, bu da gerçekten onların yaşamını kısıtlayan bir durum.

Sabah seksinin çok daha yararlı olduğu, daha fazla kalori harcattığı doğru mu?

Sabah mideniz boş olduğu için çok daha rahat seks yapabilirsiniz. Ama seksi egzersiz olarak görüyor ve o amaçla yapıyorsanız kahvaltıdan sonrasını öneririm.
Bütün gece süren açlığı bastırdıktan sonra egzersiz daha yararlıdır.

Kilo almak kadın ve erkek için seks hayatının kötü gittiğinin bir göstergesi mi?

Bu durumu yalnızca hormonal olarak düşünmemek lazım. Hormonlar ne derse desin, kendine özen gösterip kilo vermeye başlayan kadınlar, giyimlerinden makyajlarına kadar değişim yaşıyor. Çok daha seksi görünmekten kaçınmıyorlar. Halbuki kilolu çiftler, bedenlerinden hoşnut olmadıklarından seksi daha geriye atıyorlar. Bir de ter kokusu da önemli. Kilolu kişiler daha çok terlediklerinden, seks hayatları ciddi şekilde etkileniyor.

Seks diyeti önerdiğiniz hastalar oldu mu?

Diyet programına giren birine seks diyeti asla önerilmez. Seks hayatına ara verenler, sıkıntıdan daha çok yemek yiyorlar. Menopozdan sonra seks hayatı monotonlaşan kadınlar, daha fazla kilo alıyor. Aktif seks hayatı, diyetin başarısını artırıyor.